Written in Turkish (my native language) by Ahmet Emin Ünal - for more Information and visuals: Powerpoint Presentation
Antlaşmanın Nedenleri:
Yunanlıların Büyük Taaruz sonucu yenilmeleri,
İstanbul ve Boğazlar hariç tüm ülkenin TBMM kontrolüne girmesi,
Mudanya Ateşkes Antlaşmasının yapılması,
Osmanlı Saltanatının kaldırılması,
Sevr Antlaşmasının Yürürlülüğe girmemiş olmasıdır.
Mustafa Kemal itilaf devletlerinin Yunanlıların verdikleri zararları göstermek amacıyla görüşme için İzmir’i teklif etmiştir fakat Uluslararası antlaşmalara göre barış antlaşmaları tarafsız bir ülkede yapılması gerektiğinden bu isteğini İtilaf Devletleri kabul etmemiş ve Lozan görüşme yeri olarak kararlaştırılmıştır. Böylece İtilaf Devletleri Lozan barış antlaşmasının maddelerini görüşmek için Türkiye’yi Lozan’a davet etmişlerdir. İtilaf devletleri, Lozan Konferansına Ankara Hükümetinin yanında Osmanlı hükümetini de çağırarak aralarındaki problemlerden yararlanmak istedi. Fakat TBMM 1 Kasım 1922 yılında Saltanatı kaldırdı. Görüşmeler 20 Kasım 1922 tarihinde Lozan şehrinin Mont Benon Gazinosu'nda, tarafsız İsviçre Konfederasyonu Başkanı Habb'ın konuşması ile açılmıştır.
Görüşmelere TBMM, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve Japonya katılmıştır. Boğazlarla ilgili görüşmelere SSCB ve Bulgaristan da dâhil olmuş, ABD ise gözlemci olarak katılmıştır. Lozan’da Türk Devleti'ni Dışişleri Bakanı İsmet İnönü başkanlığındaki bir heyet temsil etmiştir. TBMM giden heyete kapitülasyonlar ve Ermeni yurdu konularında taviz verilmemesini gerektiğini dile getirmiştir. Kapitülasyonlar, Boğazlar Sorunu, Musul-Kerkük, Osmanlı Devletinin Borçları konularındaki anlaşmazlıklardan dolayı görüşmeler 4 Şubat 1923’te kesilmiştir. Kapitülasyonlar en çok tartışılan konu olmuştur. Hayim Naum Efendinin ara buluculuk faaliyetleriyle karşılıklı verilen tavizler sonucu 23 Nisan 1923’te görüşmeler tekrar başlatılmıştır. 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Lozan Barışı sekiz aylık bir müzakere devresinden sonra, Lozan Üniversitesi'nin tören salonunda imzalanmıştır. Lozan'da imzalanan belgeler, esas Barış Antlaşması, 16 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten oluşmaktadır.
Lozan'da imzalanan bu belgelerle, sadece bir barış Antlaşması yapılmamış, aynı zamanda Türkiye ile Batılı devletlerin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir. Lozan Barış Antlaşması, önsözünde, devletlerin bağımsızlık ve egemenliğine saygı gösterilmesi ilkesine yer vermiştir. Bu ilke, yeni Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk bağımsızlık ve egemenliğinin tanınması bakımından da önem arz eder. Esas Barış Antlaşması, bir önsöz ve 5 bölümden oluşan 143 maddedir.
Lozan Barış Antlaşması'nda düzenlenen konular aşağıda özetle belirtilmiştir:
Sınırlar
Trakya Sınırı; Mudanya Ateşkes Antlaşması’na göre belirlendi. Buna göre, Meriç Nehri Türkiye-Yunanistan sınırı olarak kabul edildi. Bulgaristan sınırı ise, Revza Nehri’nin denize döküldüğü yerden Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarının birleştiği yer olan Meriçe kadar uzanıyordu.
Adalar; Çanakkale Boğazı açıklarındaki İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’ye bırakılıyordu. Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları Yunanistan’a, Rodos ve Oniki Ada (Stampalia, Rodos, Kalki, Skarpanto, Kazos, Pskopis, Miziros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Simi ve İstanköy Adaları) ise İtalya’ya bırakılacaktı. Yunanistan’abırakılan Yunan adalarında Yunanistan, hiçbir deniz üssü ve istihkâm kurmayacaktı. Öte yandan Yunan askeri uçakları Anadolu kıyısında uçamayacak, buna karşılık Türkiye de savaş uçaklarını bu adalar üzerinde uçuramayacaktı. Türkiye, kendisine kalan adalarda Müslüman olmayanların haklarını güvence altına alacaktı.
Trablusgarp (Libya) üzerindeki haklardan da vazgeçilmişti.
Türkiye-Suriye Sınırı, Fransa ile imzalanmış olan 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması’na göre belirlenmiştir. Böylece Hatay Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalmıştır. Bu sorun daha sonra (1939) yapılacak bölge referandumu ile çözülecektir.
Türkiye- Kafkas Sınırı; 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile düzenlenmiş olduğundan Lozan’da gündeme gelmemiştir.
Türkiye- Irak Sınırı; Lozan’da çözülemeyen konulardan birisidir. Bu konu Türkiye ve İngiltere arasında çözülmek üzere ertelenmiştir ve 9 ay içinde çözülmemesi durumunda konu Milletler Cemiyeti’ne bırakılacaktır.
Türkiye-İran Sınırı; Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması’na göre belirlenmiştir.
Azınlıklar
Kabul Edilen Maddeler:
- Madde 38: Türkiye Hükümeti doğum, milliyet, dil soy veya din ayrımı yapmaksızın Türkiye halkının tümünün yaşam ve özgürlüklerini tam olarak korumayı yükümlenir.
- Madde 39: Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklular, Müslümanlarla özdeş medeni ve siyasi haklardan yararlanacaklardır…
- Madde 40: Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları, diğer Türk uyruklulara uygulanan benzeri davranış ve güvenceden yararlanacaklar ve harcamaları kendileri üstlenmek üzere her çeşit dinsel, sosyal ve de her türlü okul ve diğer eğitim öğretim kurumlarını tesis(…)hakkına sahip olacaklardır.
Bu maddelerle bütün azınlıkların Türk vatandaşı olduğu ve Türk vatandaşı olanların kanun önünde eşitliği kabul edildi. Türkiye’de bulunan gayrimüslimlere yani Rum, Ermeni ve Yahudilere azınlık statüsü verildi. Özellikle madde 45, bu hakların aynısını Yunanistan’daki Türklere tanımaktadır. Zaten Venizelos Misak-ı Milli’nin beşinci maddesine atıfta bulunarak Türkiye’de azınlıklara verilen garantilerin tam eşini, Yunanistan’daki Müslümanlara vermeye hazır olduğunu da belirtmişti.
1926 tarihli Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile Müslüman olmayan azınlıklara Barış Antlaşması ile tanınan şahsi haklar ve aile hukuku ile ilgili özel düzenlemelere de gerek kalmamıştır. Böylece ülkede kanun hâkimiyetini eşit olarak herkese istisnasız uygulama imkânına kavuşulmuştur. Bu düzen laik esaslara dayanan Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi ile sağlanmıştır.
Ermeni Sorunu
TBMM’nin Lozan’a giden heyetten taviz verilmeksizin halledilmesini istediği iki konudan biri, Ermeni meselesi idi. Bu nedenle Türk heyeti bu başlığa çok önem veriyordu.
Ermeni meselesi, her an konferansın kesilmesine zemin hazırlayabilecek bir konu olmuştur. Lord Curzon azınlıkların korunması ile beraber Ermeni sorununu da dile getirmiş ve Türklerin ülkesinde bir Ermeni yurdu kurulmasını istemiştir. Bunun dışında çok geniş bir genel af, azınlıklar için bedelli askerlik, ulaşım serbestliği ve Milletler Cemiyeti’nin denetimini zorunlu görmekteydi. Ayrıca Ermeniler için Türkiye’de bir toplanma merkezi olmasını istiyor, İsmet Paşa ise en iyi garantinin Türk vatandaşı sayılmaları olacağını söylüyordu. Hatta bir aralık Lord Curzon, Türk topraklarındaki 3.000.000 Ermeni’den bugün ancak 130.000 Ermeni kaldığını ileri sürüyordu. İsmet Paşa ise yabancı kaynaklara da dayanarak, dünya yüzünde dahi 3.000.000 Ermeni mevcut olmadığını, harp içinde Ermeni komitacıların faaliyetlerini cevap olarak veriyor ve şu sözleri dile getiriyordu: Türkiye bugün sırf Türklerin oturduğu yerlere inmiştir. Marsilya’da Rumlar, Rum Devleti kurmayı veya burayı Yunanistan’a eklemeyi ne kadar düşünemezlerse, Türkiye’deki Rum ve Ermeniler de artık bunu o kadar düşünemez.
Tüm bu tartışmaların ardından Ermeni meselesi taviz verilmeksizin kapatılmıştır. Bu mesele hakkında Amerikan delegesi Grew, anılarında Türklerin hiçbir konuda bu kadar inatla direnmediklerini söylemektedir.
Boğazlar
Boğazlar rejimi esas olarak bütün ülkelerin gemi ve uçaklarının Boğazlardan denizde ve havada serbestçe geçebilmesi ilkesine göre düzenlenmişti. Türkiye savaşa girdiği takdirde gerek düşman gemi ve uçaklarının, gerekse düşmana yardımı amaçlayan gemi ve uçakların Boğazlardan geçişini engellemek için her türlü tedbiri alabilecekti. Bununla beraber Boğazlar sözleşmesi egemen bir devletin haklan ile bağdaşmayan hükümler taşıyordu Boğazların her iki yakasının ve Marmara Denizi'ndeki adaların askerlikten arındırılması bunlardan biriydi. Yunanlılara ait Semadirek ve Limni, Türkiye'ye verilen Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları da aynı kapsama alınmışlardı: Yine İstanbul'da Türk temsilcinin başkanlığında da olsa "Boğazlar Komisyonu" adıyla uluslararası bir komisyonun kurulması da aynı nitelikteki bir hükümdü. Boğazlar Komisyonu görevini Milletler Cemiyetinin gözetiminde yapacak ve her yıl cemiyete ayrıntılı bir rapor sunacaktı.
Kapitülasyonlar
Özet olarak yabancı ülke vatandaşlarının Osmanlı Devleti’nden kazandıkları her türlü adli ve mali kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Kapitülasyonların kaldırılması da ekonomik bağımsızlığı sağlamıştır.
Lozan Barışıyla yabancılara adli, mali ve yönetim alanında tanınan ve kapitülasyon deyimi ile adlandırılan ayrıcalık ve muafiyetler tamamen kaldırıldı. Osmanlı İmparatorluğumda oturan yabancılar kendilerine tanınan bu ayrıcalıklardan yararlanarak ülkenin asıl sahiplerinden daha güçlü hale gelmişlerdi. Yerli üretim haksız rekabet karşısında gerilemiş ve sönmeye yüz tutmuştu. Ülkede sanayi kurulamamış, Türkiye hammadde üretip satan, buna karşılık işlenmiş mal satın alan bir ülke durumuna düşmüştü. Avrupa devletleri Lozan'da kapitülâsyonların kaldırılmasına şiddetle karşı çıkmışlar, gerekçe olarak da "kapitülasyonların kaldırılışı Türkiye'nin yıkılışı olur şeklinde gülünç iddialarda bulunmuşlardı. Kapitülasyonların kaldırılması yeni Türk devletine güçlü bir ekonomik temel ve milli bir ekonomik yapı kurma imkanı sağladı. Türkiye'de kapitülasyonların kaldırılması, benzeri, kayıt ve kısıtlamaların baskısı altında bulunan Doğu ülkeleri üzerinde de etkili oldu. Lozan'dan hemen sonra Türkiye'deki kapitülasyonların kaldırılmasını incelemek üzere bir Çin temsilcisi Ankara!ya geldi. Bir süre sonra İran'daki kapitülasyonlar da kaldırıldı.
Nüfus Mübadelesi
Türkiye’de yaşayan (Hıristiyan) Rumlarla Yunanistan’da kalan Türkler’den büyük bir kısmı karşılıklı olarak, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak zorunlu olarak değiştirilecekti. İmroz, Bozcaada ve İstanbul’da bulunan Rumlarla Batı Trakya’daki (Gümülcine, Selanik) Türkler o dönemde her iki devletin izlediği siyasete uygun olarak mübadele dışı bırakılmıştı (Bu siyaset; Türkiye, Batı Trakya’da çoğunluğu oluşturan Türkler dolayısıyla oraya bir Türk vatanı gözüyle bakıyor, Yunanistan ise İstanbul’da Rumca konuşan bir kısım halk bulunduğunu öne sürerek İstanbul’un bir Rum kenti, eski Bizans’ın başkenti olduğunu ileri sürüyordu). Değişimin sağlıklı yapılabilmesi için Milletler Cemiyeti’nce seçilecek üç üyeden oluşan bir Karma Komisyon kurulacaktır. Bu komisyonun harcamaları Türk-Yunan hükümetlerince karşılanacaktı. Bu sözleşme 30 Ocak 1923 tarihinde konferansın ilk bölümünde imzalandı.
Borçlar
Osmanlı Devleti 1854’te Fransa’dan aldığı ilk borçtan sonra diğer devletlerden mütemadiyen aldığı borçların her biri için devletin bir gelir kaynağını teminat olarak gösterdi. Bu durum ise, ülke içi gelir kaynakları üzerinde yabancı etkisi artmış ve ülkede yabancı kökenli kuruluşlar kurulmuştur ( Duyun-ı Umumiye ve Tütün Rejisi İdaresi ). Lozan’da bu kurumlar kaldırılmış ve ülke ekonomisi bir nebze olsun yabancı devletlerin etkisinden arındırılmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti’nden kalan borçlar ise büyük bir bölümü Türkiye Cumhuriyeti’ne olmak üzere, Osmanlı Devleti’nden ayrılan devletlere paylaştırılmış ve taksite bağlanmıştır. Türkiye Devleti kendi payına düşen borçları Türk lirası veya Fransız frangı olarak ödemeyikabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu borçların son taksitini 1954 yılında ödemiştir.
Patrikhane
Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan Barış Konferansında tartışılan bir diğer konu, İstanbul’da ki Fener Rum Patrikhanesinin Türkiye topraklarında kalıp kalmaması olmuştur, Lozan müzakerelerinde Patrikhane meselesi, mübadele meselesinin ele alındığı zamanda gündeme gelmişti.
Patrikhane meselesi Lord Curzon’un başkanlığını yaptığı Ülkeler ve Askeri Meseleler Komisyonunun 1 Aralık 1922 tarihli oturumunda görüşüldü, İsmet Paşa bu oturumda Türkiye'deki bütün Rumların mübadeleye tâbi tutulmasını ve buna bağlı olarak Patrik ve Patriklik makamının da Türkiye'den çıkarılmasını istedi.
İsmet Paşa, 12 Aralık 1922 tarihinde mübadele alt komisyonunda yapmış olduğu konuşmada: “Patrikhane, önce Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması, sonra da sınırlarının genişlemesi için her türlü faaliyette bulunmuştur, Bugün gelinen noktanın asıl sorumlusudur” dedikten sonra, Patrikhanenin siyasi bir kurum olduğuna dikkat çekerek, Patrikhanenin sınır dışına çıkarılmasında ısrar etmiştir, Ancak, Türkiye'nin Patrikliğin ülkeden çıkarılması yönündeki tekliflerine Yunanistan ile birlikte diğer Avrupalı devletler de itiraz etmişlerdir.
Sonuçta, antlaşma metninde yer almamakla birlikte Venizelos’un, o an için görevde bulunan Türkiye ile iyi ilişkiler kurma taraftarı olmayan Patrik IV, Meletios’un görevden uzaklaştırılacağı ve bundan sonra Patrikhanenin tüm siyasi hak ve yetkilerinden arındırılarak sadece dini bir kurum olacağı, sözü ile anlaşmaya varılmış ve Fener Rum Patrikhanesi Türkiye'de kalmıştır, Lozan Antlaşmasıyla Patrikhanenin bir antlaşma hükmü ile değil, tasarruf hakkı Türk devletinde saklı kalmak kaydıyla tek taraflı olarak Türkiye'de kalmasına izin verilmiştir.
Buna göre Patrikhane bir Türk Kurumu olup Patrik ve burada görevli memurları da dâhil olmak üzere Türk memurlarıdır, Patriğin tayin ve denetimi Türk hükümeti tarafından yapılacaktır ve 1923 öncesi bütün imtiyazları kaldırılmıştır; sadece din işleriyle ilgilenecektir.
Yabancı Okullar
Lozan Barış Antlaşmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni uğraştıran sorunlardan biri de yabancı okullar meselesi olmuştur. Osmanlı Devleti, sınırları içerisinde yaşayan azınlıklara milli benliğini koruma hakkı tanımakla birlikte bu azınlıkların kültürlerini ve dillerini korumak amacıyla okullar açmasını bile engellememişti. Amerikalı ve Avrupalı misyonerler azınlıklara her türlü maddi ve manevi destek veriyorlar, Kapitülasyonların sağladığı haklardan yararlanarak, azınlık okulların yanında kendi dilleriyle eğitim yapan okullarda açıyorlardı. Azınlık okulları sadece eğitim ve öğretim yapmıyor, Hıristiyanlık dininin propaganda merkezi haline getiriliyordu.
Avusturya, Fransa, Almanya, İtalya ve Amerika’nın açtığı bu okullar Kapitülasyonların getirdiği hukuki ayrıcalıklar nedeniyle denetlenemiyordu. Özellikle Rum ve Ermeni öğrencilerin çoğunlukta olduğu azınlık okullarında milliyetçi bir eğitim veriliyor, azınlıkların Türkiye’den ayrılıp bağımsız bir devlet kurmaları teşvik ediliyordu. Bulgar, Ermeni ve Yunan ayaklanmalarının elebaşları genellikle bu okullardan çıkıyordu.
Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’de ikame edilmiş yabancı okulların çalışmaları bir esasa bağlanmıştır. Buna göre yabancı okullar, Türk kanunlarına ve de diğer okulların uymak zorunda oldukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine tabi olacaklardı. Bu okullardaki eğitim öğretim etkinliklerini ise yine Türk Hükûmeti düzenleyecekti. Türk Hükûmeti bir yönetmelik hazırladı. Böylece yabancı okullar bünyelerinde Türk tarihi ve coğrafya derslerinin Türkçe ve Türk öğretmenleri tarafından okutulması ilkesini kabul etti.
Bazı Fransız okullarının bu yönetmelik hükümlerine aykırı bir şekilde davranmaları Fransız okullarının kapatılmasını gerekli kılmıştır. Bu durum Fransa’nın Hükümeti’nin tepkisine yol açmıştır. Fransız elçisi ve papalık temsilcilerinin bu meseleye müdahale etmek istemeleri üzerine Türk Hükümeti bunu kendi iç sorunu kabul ederek görüşmeleri reddetti. Sadece okul idarelerini kendine muhatap gördü. Yabancı okulların haklarını kendi menfaatleri açısından en çok Fransa savunmuştur. Bu konuda yaşanan sürtüşmeler Fransa ile Türkiye’nin iyi ilişkiler kurmasını geciktirmiştir.
More Information: Önem ve Değerlendirilmesi